ISSN 2149-2263 | E-ISSN 2149-2271
The Anatolian Journal of Cardiology - Anatol J Cardiol: 14 (3)
Volume: 14  Issue: 3 - May 2014
EDITORIAL
1.Evaluation of the content of the Anatolian Journal of Cardiology by the Editor in Chief
Bilgin Timuralp
PMID: 24936539  doi: 10.5152/akd.2014.12349557  Pages 227 - 228
Abstract |Full Text PDF

ORIGINAL INVESTIGATION
2.The anti-inflammatory and antioxidant effects of pravastatin and nebivolol in rat aorta
Seyhun Dursun, Serap Çuhadar, Mehmet Köseoğlu, Ayşenur Atay, Safiye Günden Aktaş
PMID: 24566546  doi: 10.5152/akd.2013.4708  Pages 229 - 233
Amaç: Bu çalışmanın amacı pravastatin ve nebivololün aterosklerotik süreçteki inflamasyon ve oksidatif strese olan etkilerinin sıçan aortunda araştırılmasıydı. Yöntemler: Bu deneysel randomize kontrollü çalışma 35 adet Wistar albino sıçanları ile yapılmıştır. Nω-nitro-L-arginine methyl ester (L-NAME) verilerek oluşturulan vasküler inflamasyon ve arterioskleroz her iki farmakolojik ajanla tedavi edilmiştir. Sıçanlar 5 eşit gruba ayrılmışlardır: grup I: L-NAME-15 gün, grup II: II: L-NAME 30+ nebivolol, grup III: L-NAME -30+ pravastatin, grup IV: L-NAME - 30 gün. Serum serüloplazmin, ürik acid, total antioksidan kapasite (TAC), total kolesterol (T.kol), düşük dansiteli lipoprotein (LDL), yüksek dansiteli lipoprotein (HDL), trigliserid (TG) düzeyleri ölçüldü. Damar medial tabakasının kalınlığı ve lökosit infiltrasyonu histopatolojik olarak değerlendirildi. Sonuçlar kontrol grubu ile ve gruplar birbiriyle karşılaştırılarak değerlendirildi ve Kruskal Wallis, Mann-Whitney U testleri kullanıldı. Bulgular: Pravastatin, enflamasyon indeksi olarak değerlendirilen serüloplazminin yükselmiş olan düzeyini düşürdü (p=0,002). Pravastatin ve nebivolol L-NAME etkisi ile artmış olan oksidatif stresi azalttı (0,001, 0,002, sırasıyla). Nebivolol yükselmiş olan LDL’yi düşürdü (p=0,04). Pravastatin T.kol, LDL ve TG düzeyini düşürdü (0,001, 0,008, 0,040, sırasıyla). HDL düzeyinde anlamlı değişiklik görülmedi. Sonuç: Sonuç olarak, 15 günlük statin tedavisi vasküler inflamasyonu azalttı ve yükselmiş olan lipid düzeyini düşürdü (LDL, T.kol ve TG). Nebivolol ve pravastatin antioksidan etki gösterdiler. Bu çalışmada belgelediğimiz her iki ilacın faydalı etkileri hipertansiyon ve hiperlipidemi hastalarının klinik yararlılığı için ek çalışmalarla desteklenebilir.
Objective: The aim of this study was to investigate the effects of pravastatin and nebivolol in the atherosclerotic process including inflammation and oxidative stress in rat aorta. Methods: This experimental randomized controlled study comprised of 35 Wistar albino rats. Nω-nitro-L-arginine methyl ester (L-NAME) - induced vascular inflammation and arteriosclerosis were treated with both of the pharmacologic agents. All were divided into 5 equal groups: the control, group I: L-NAME -15 days, group II: L-NAME 30+ nebivolol, group III: L-NAME -30+ pravastatin, group IV: L-NAME - 30 days. Serum ceruloplasmin, uric acid, total antioxidant capacity (TAC), total cholesterol (T.Chol), low density lipoprotein (LDL), high density lipoprotein (HDL), triglyceride (TG) were analyzed. Medial thickening and leukocyte infiltration status were examined histopathologically. The results were compared with control group and with each other using Kruskal Wallis and Mann-Whitney U test. Results: Pravastatin diminished the rise of ceruloplasmin, which was taken as an index of inflammation (p=0.002). Pravastatin and nebivolol decreased the L-NAME induced oxidative stress (p =0.001, 0.002, respectively). Nebivolol diminished the rise of LDL (p=0.04). Pravastatin lowered T.Chol, LDL and TG levels (p=0.001, 0.008, 0.040, respectively). HDL values were not changed significantly. Conclusion: In conclusion, 15 days of statin therapy attenuated vascular inflammation and lowered the rised lipid levels (LDL, T.cholesterol and TG). Both the nebivolol and pravastatin exhibited antioxidant property. These documented beneficial effects of both of the drugs may improve the clinical outcomes of patients with hypertension or hyperlipidemia by additional studies.

3.Effects of valsartan treatment on serum ghrelin level and left ventricular mass index in patients with untreated primary hypertension
Coşkun Meriç, Aydoğan Aydoğdu, İlker Taşçı, Ferhat Deniz, Oben Baysan, Muhittin Serdar, Kenan Sağlam, Ömer Azal
PMID: 24566547  doi: 10.5152/akd.2014.4738  Pages 234 - 238
Amaç: Bu çalışmada, hipertansif hastalardaki sol ventrikül hipertrofisi ile serum ghrelin düzeyi ve bir anjiyotensin reseptör blokeri olan valsartanın bu parametreler üzerindeki etkisi araştırıldı. Yöntemler: Otuz yedi primer hipertansiyonlu hasta ile yaş ve vücut kitle indeksleri benzer 30 sağlıklı olgu prospektif olarak takip edildi. Serum ghrelin düzeyi enzim immünessay yöntemi ile ölçüldü. Sol ventrikül kitlesi (SVK) transtorasik ekokardiyografi ile ölçüldü. SVK vücut yüzey alanına bölünerek sol ventrikül kitle indeksi (SVKİ) hesaplandı. Kan basıncı kontrolü sağlamak için hastalara öncelikle oral valsartan 80 mg tedavisi başlanmış olup, 4 haftalık kontroller sonrasında kan basıncı regüle olmayanlarda doz 160 mg’a çıkarıldı. 12. haftanın sonundaki kontrolde ilk karşılaşmadaki tetkik ve ölçümler tekrarlandı. Tüm veriler Windows işletim sisteminde SPSS programı kullanılarak bilgisayara kaydedildi. İstatistiksel analizler için, Mann-Whitney U, Student t, Wilcoxon ve t testleri kullanıldı. Bulgular: Çalışma başlangıcında hasta kolunda (14,9 ng/mL) sağlıklı bireylere göre (42,1 ng/mL) serum ghrelin düzeyleri anlamlı düşük bulundu (p<0,05). On iki haftalık bir antihipertansif tedavi sonrasında serum ghrelin düzeyi anlamlı olarak artış gösterirken, SVKİ anlamlı olarak azaldı (p<0,05). Sol ventrikül kitle indeksi ile serum ghrelin düzeyleri arasında, tedavi sonrası ve tedavi öncesi değerler arasındaki fark açısından (Δ-ghrelin, Δ-SVKİ) anlamlı korelasyon tespit edilmedi (r=0,155, p=0,368). Sonuç: Serum ghrelin düzeyinin kan basıncı yüksek bireylerde düşük bulunması ve antihipertansif tedavi ile artış göstermesi ghrelinin hipertansiyon ve komplikasyonlarının patogenezinde incelenmesi gereken bir hormon olduğunu düşündürmektedir.
Objective: In the present study, left ventricular hypertrophy and serum ghrelin concentration in patients with primary hypertension and effects of angiotensin receptor blocker valsartan on these parameters were determined. Methods: Thirty-seven patients and 30 age and body mass index matched healthy controls were followed up prospectively. Serum ghrelin level was measured by enzyme immunoassay (EIA). Left ventricular mass was determined by transthoracic echocardiography. Left ventricular mass index (LVMI) was calculated by dividing the left ventricular mass to body surface area. All patients were started treatment with oral valsartan 80 mg. Follow-up visits were performed every 4 weeks, and the dosage was doubled in subjects with insufficient blood pressure reduction. At the end of the 12th week all measurements were repeated in the patient group. All data were recorded in the computer using SPSS for Windows software. Mann-Whitney U, Student t, Wilcoxon and t tests were used for statistical analyses. Results: At baseline, mean serum ghrelin level was significantly lower in the patients group (14.9 ng/mL) compared to healthy controls (42.1 ng/mL) (p<0.05). After a 12-week antihypertensive treatment of patients, serum ghrelin concentration increased while LVMI decreased (p<0.05, for both). No significant correlation was found between Δ-ghrelin level and Δ-LVMI (r=0.155, p=0.368). Conclusion: Low circulating level of ghrelin in patients with hypertension and its increase after antihypertensive treatment suggest that this peptide need to be explored in the mechanism and complications of hypertension.

4.The role of endothelial nitric oxide synthase gene G894T and intron 4 VNTR polymorphisms in hemodialysis patients with vascular access thrombosis
Elif Funda Şener, Ömer Naci Emiroğulları, Faruk Serhatlıoğlu, Yusuf Özkul
PMID: 24936541  doi: 10.5152/akd.2013.4779  Pages 239 - 243
Amaç: Endoteliyal nitrik oksit sentaz (eNOS) geni kardiyovasküler ve renal hastalıklarla ilişkili bir gendir. eNOS geninde birçok polimorfik varyantlar tanımlanmıştır. Bu çalışmada kronik böbrek yetmezlikli hastalarda arteriovenöz fistül (AVF) tromboz ile intron 4 ve G894T polimorfizmlerinin potansiyel ilişkilerini araştırdık. Yöntemler: Çalışmaya AVF trombozu olan ve olmayan 79 kronik böbrek yetmezlikli hasta dahil edildi. Genotiplemeler için polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) ve PCR-restriksiyon parça uzunluk polimorfizmleri (RFLP) yöntemleri kullanıldı. Gruplar arasındaki genotip ve allel dağılımı Ki-kare testi ile karşılaştırıldı. Bulgular: eNOS G894T genotip frekansları trombozlu ve trombozlu olmayan gruplarda istatistiksel olarak anlamlı değildi (p=0,1). eNOS geni intron 4 a alleli dağılımının ise gruplarda tromboz ile ilişkili olduğu görülmektedir. Sonuç: Bu çalışma eNOS intron 4 polimorfizmi ve trombozlu kronik böbrek yetmezlikli hastalarda ilişkili olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu veriler ileride planlanacak olan vasküler girişimsel tromboz ve eNOS ilişki çalışmalarına yardımcı olacaktır.
Objective: Endothelial nitric oxide synthase (eNOS) gene is a candidate gene in cardiovascular and renal diseases. Several polymorphic variations have been identified in eNOS gene. We investigated a potential role of arteriovenous fistula (AVF) thrombosis and intron 4 and G894T polymorphisms in chronic renal failure. Methods: We performed a case-control observational study involving 79 with/without AVF thrombosis in chronic renal failure patients. All subjects were genotyped by the polymerase chain reaction (PCR) and PCR-Restriction Fragment Length Polymorphism (RFLP). Genotype distribution and allele frequencies were compared between groups using the chi-square test. Results: Genotype frequencies in patients with thrombosis were not significantly different from those of patients without thrombosis for eNOS G894T polymorphism (p=0.1). eNOS gene intron 4 a allele distributions seems to be associated with thrombosis in the groups. Conclusion: This study revealed that there was an association between eNOS intron 4 polymorphism and thrombosis in chronic renal failure patients. This data will be helpful in planning further eNOS association studies in vascular access thrombosis.

5.Beta myosin heavy chain mutations R403QLW, V606M, K615N and R663H in patients with hypertrophic cardiomyopathy
Sevcan Atay, Aslı Tetik, Vildan Bozok Çetintaş, Selcen Yakar Tülüce, Kamil Tülüce, Meral Kayıkçıoğlu, Zuhal Eroğlu
PMID: 24566549  doi: 10.5152/akd.2014.4730  Pages 244 - 250
Amaç: Hipertrofik kardiyomiyopati, sarkomer proteinlerini kodlayan genlerde meydana gelen mutasyonlar sonucu gelişen, otozomal dominant kalıtıma sahip primer kalp kası hastalığıdır. Bu çalışmada; hipertrofik kardiyomiyopati hastalarında, beta miyozin ağır zinciri geninde (MYH7) frekanslarının ve fenotipik ifadelerinin araştırılması hedeflenmiştir. Yöntemler: Bu genotip-fenotip ilişkisinin araştırıldığı vaka-kontrol çalışmasına hipertrofik kardiyomiyopati tanısı konmuş 69 hasta (yaş ort, yıl: 50±13,16) ve 50 sağlıklı gönüllü (yaş ort., yıl 52±1,4) dahil edildi. Periferal kandan DNA izole edilerek mutasyonların genotiplendirmesi Real Time PCR ve high resolution melting analizi ile gerçekleştirildi. İstatiksel analizler ki-kare (X2) testi ve Student’s t-test ile gerçekleştirildi. Bulgular: İncelenen 69 olguda mutasyon gözlenmedi. Kontrol grubundan 1 kişinin R663H mutasyonu açısından heterozigot genotipe sahip olduğu ve hafif dereceli sol ventrikül hipertrofisi gösterdiği saptandı. R663H (G>A) mutasyonunun kontrol grubundaki allel frekansının %0,01 olduğu bulundu. Sonuç: Bu çalışmada hipertrofik kardiyomiyopati hastalarında hastalıkla ilişkili 6 mutasyonun taraması gerçekleştirilmiştir. Araştırılan mutasyonlardan R403Q hariç diğer mutasyonlar daha önce Türk toplumunda çalışılmamıştır. Hasta ve kontrol grubu araştırılan mutasyonların prevalansı açısından karşılaştırıldığında aralarında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (p>0,05).
Objective: Hypertrophic cardiomyopathy (HCM) is a disease of the myocardium with an autosomal-dominant pattern of inheritance mainly caused by single heterozygous mutations in sarcomere genes. In this study we aimed to detect the presence of R403QLW, V606M, K615N, and R663H mutations in beta-myosin heavy-chain gene (MYH7) and figure out the genotype-phenotype correlations in Turkish patients with HCM. Methods: This case-control study based on genotype-phenotype correlation included 69 patients (mean age, years: 50±13.16) diagnosed with HCM constituting the study group and 50 healthy individuals (mean age, years: 52±1.4) constituting the control group. DNA was extracted from peripheral blood and the genotyping of mutations was performed by real-time PCR technique and high resolution melting analysis. Associations between categoric variables were determined using chi-square tests. Differences between two groups were compared with unpaired Student’s t-test for continuous variables. Results: None of the patients in the HCM group were carrying the index mutations. One healthy individual was found to be heterozygous for the R663H mutation with mildly abnormal IVS and LVPW thickness. The allele frequency for R663H (G>A) mutation was found to be 0.01% in control group. Conclusion: We performed a mutational screening of 6 HCM-associated mutations in 69 Turkish HCM patients (not previously studied except R403Q). There was no significant difference in the prevalence of the mutations between the patients with HCM and the healthy controls (p>0.05).

6.Association of P wave dispersion and left ventricular diastolic dysfunction in non-dipper and dipper hypertensive patients
Aydın Rodi Tosu, Şerafettin Demir, Yüksel Kaya, Murat Selçuk, Serkan Akdağ, Turgay Işık, Can Baba Arın, Mahmut Özdemir, Oğuz Akkuş
PMID: 24566550  doi: 10.5152/akd.2014.4668  Pages 251 - 255
Amaç: Bu çalışmanın amacı, dipper ve non-dipper hipertansiyon (HT) bulunan hastalarda kardiyovasküler olaylardaki artışla ilişkili olan P dalga dispersiyonu ile sol ventriküler diyastolik fonksiyon arasındaki ilişkiyi incelemektir. Yöntemler: Dipper ve non-dipper HT olmak üzere 80 yaş ve cinsiyet uyumlu hasta ile 40 sağlıklı kontrol bu gözlemsel enine kesit çalışmasına dahil edilmiştir. P dalga dispersiyonları hastaneye kabul sırasında elektrokardiyografi aracılığıyla ölçülmüştür. Ekokardiyografi ile sol ventriküler ejeksiyon fraksiyonu modifiye Simpson yöntemi yardımıyla ölçülmüştür. Ayrıca E/A hızı, deselerasyon zamanı (DT) ve izovolümetrik relaksasyon zamanı (IVRT) gibi diyastolik parametreler de kaydedilmiştir. İstatistiksel analizlerde Bonferroni, Scheffe ve Tamhane testleri ve korelasyon testi (Spearman and Pearson) kullanılmıştır. Bulgular: P dalga dispersiyonu non-dipper grupta dipper gruptan anlamlı olarak yüksek bulunmuştur (56,0±5,6'ya karşı 49,1±5,3, p<0,001). Maksimum P dalga süresi non-dipper grupta anlamlı olarak yüksek (115,1±5,6'ya karşı 111,1±5,8, p=0,003), minimum P dalga süresi ise anlamlı olarak düşük bulunmuştur (59,0±5,6'ya karşı 62,3±5,3, p=0,009). Korelasyon analizi P dalga dispersiyonu ile sol ventrikül kitle indeksi (LVMi) (r=0,412, p=0,011), IVRT (r=0,290 p=0,009), DT (r=0,210, p=0,052) ve interventriküler septum (IVS) kalınlığı (r=0,230 p=0,04) arasında orta derecede, ancak anlamlı bir korelasyon bulunduğunu göstermiştir. Sonuç: P dalga dispersiyonu ile maksimum P dalga süresinin non-dipper HT hastalarında dipper HT hastalarına kıyasla anlamlı olarak arttığı, minimum P dalga süresinin ise anlamlı olarak azaldığı bulunmuştur. Non-dipper ve dipper HT hastalarında P dalga dispersiyonu sol ventriküler disfonksiyonla ilişkilidir.
Objective: Objective of this study was to investigate the correlation between P wave dispersion and left ventricular diastolic function, which are associated with the increased cardiovascular events in patients with dipper and non-dipper HT. Methods: Eighty sex and age matched patients with dipper and non-dipper HT, and 40 control subject were included in this observational cross-sectional study. P wave dispersion was measured through electrocardiography obtained during the admission. The left ventricule LV ejection fraction was measured using the modified Simpson’s rule by echocardiography. In addition, diastolic parameters including E/A rate, deceleration time (DT) and isovolumetric relaxation time (IVRT) were recorded. Independent samples Bonferroni, Scheffe and Tamhane tests and correlation test (Spearman and Pearson) were used for statistical analysis. Results: P wave dispersion was found to be significantly increased in the non-dipper than in the dipper group (56.0±5.6 vs. 49.1±5.3, p<0.001). Pmax duration was found significantly higher (115.1±5.6 vs. 111.1±5.8, p=0.003) and Pmin duration significantly lower (59.0±5.6 vs. 62.3±5.3, p=0.009) in the non-dippers. Correlation analysis demonstrated presence of moderate but significant correlation between P-wave dispersion and left ventricular mass index (r=0.412, p=0.011), IVRT (r=0.290 p=0.009), DT (r=0.210, p=0.052) and interventricular septum thickness (r=0.230 p=0.04). Conclusion: P wave dispersion and P Max were found to be significantly increased and P min significantly decreased in the non-dipper HT patients compared to the dipper HT patients. P-wave dispersion is associated with left ventricular dysfunction in non-dipper and dipper HT.

7.Effect of left ventricular diastolic dysfunction on left atrial appendage function and thrombotic potential in nonvalvular atrial fibrillation
Muhammed Bora Demirçelik, Mustafa Çetin, Hülya Çiçekcioğlu, Özgül Uçar, Mustafa Duran
PMID: 24566551  doi: 10.5152/akd.2014.4833  Pages 256 - 260
Amaç: Nonvalvüler atriyal fibrilasyonu olan hastalarda sol atriyal appendiks fonksiyonları, spontan eko kontrast ve trombüs oluşumu üzerine sol ventrikül diyastolik disfonksiyonunun etkilerini araştırmayı amaçladık. Yöntemler: Nonvalvüler atriyal fibrilasyon ve sol ventrikül sistolik fonksiyonu korunmuş 58 hastada, sol atriyal appendiks fonksiyonları, sol atriyal spontan eko kontrast (SEK) ve ventrikül diyastolik fonksiyonları transtorasik ve transözofajiyal ekokardiyografi ile değerlendirildi. Hastalar Grup D (n=30): diyastolik disfonksiyonu olan hastalar, Grup N (n=28) diyastolik disfonksiyon olmayan hastalar olarak iki gruba ayrıldı. Bulgular: Zirve pulmoner ven D velositesi Grup N’den anlamlı olarak yüksek bulunmuştur (p=0,006). Ancak, atriyal apendiks boşalma velositesi, sol atriyal apendiks lateral duvar velositesi, zirve pulmoner ven S, pulmoner ven S/D oranı Grup N’de anlamlı olarak düşüktü (p=0,028, p<0,001, p<0,001, p<0,001). Sol atriyum içinde spontan eko kontrast ile sol atriyal apendiks boşalma, dolma velositeleri, pulmoner ven S/D oranı ve lateral duvar hızları arasında ters korelasyon saptandı (r=-0,438, r=-0,328, r=-0,233, r=-0,447). Sol atriyal apendiks boşalma, dolma, pulmoner ven S/D oranı ve lateral duvar hızları grade 2-3-4 SEK’i olan grupta grade 1 SEK’i olan gruba göre anlamlı olarak daha düşüktü (p=0,003, p=0,029, p<0,001, p=0,002). Sonuç: Nonvalvüler atriyal fibrilasyon ve korunmuş sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu olan hastalarda, sol atriyal appendiks fonksiyonları sol ventrikül diyastolik disfonksiyonu olan hastalarda azalmıştır. Sol ventrikül diyastolik disfonksiyonu trombüs ve felç oluşumu için potansiyel bir risk teşkil edebilir.
Objective: We aimed to investigate effects of left ventricular diastolic dysfunction on left atrial appendage functions, spontaneous echo contrast and thrombus formation in patients with nonvalvular atrial fibrillation. Methods: In 58 patients with chronic nonvalvular atrial fibrilation and preserved left ventricular systolic function, left atrial appendage functions, left atrial spontaneous echo contrast grading and left ventricular diastolic functions were evaluated using transthoracic and transoesophageal echocardiogram. Patients divided in two groups: Group D (n=30): Patients with diastolic dysfunction, Group N (n=28): Patients without diastolic dysfunction. Categorical variables in two groups were evaluated with Pearson’s chi-square or Fisher’s exact test. The significance of the lineer correlation between the degree of SEC and clinical measurements was evaluated with Spearman’s Correlation analysis. Results: Peak pulmonary vein D velocity of the Group D was significantly higher than the Group N (p=0.006). However, left atrial appendage emptying velocity, left atrial appendage lateral wall velocity, peak pulmonary vein S, pulmonary vein S/D ratio were found to be significantly lower in Group D (p=0.028, p<0.001, p<0.001; p<0.001). Statistically significant negative correlation was found between spontaneous echo contrast in left atrium and left atrial appendage emptying, filling, pulmonary vein S/D levels and lateral wall velocities respectively (r=-0.438, r=-0.328, r=-0.233, r=-0.447). Left atrial appendage emptying, filling, pulmonary vein S/D levels and lateral wall velocities were significantly lower in SEC 2-3-4 than SEC 1 (p=0.003, p=0.029, p<0.001, p=0.002). Conclusion: In patients with nonvalvular atrial fibrillation and preserved left ventricular ejection fraction, left atrial appendage functions are decreased in patients with left ventricular diastolic dysfunction. Left ventricular diastolic dysfunction may constitute a potential risk for formation of thrombus and stroke.

EDITORIAL COMMENT
8.Left ventricular diastolic dysfunction: a new foe in the management of atrial fibrillation?
Katsuomi Iwakura
PMID: 24662581  doi: 10.5152/akd.2014.1271521  Pages 261 - 264
Abstract |Full Text PDF

ORIGINAL INVESTIGATION
9.The effect of long term continuous positive airway pressure treatment on systolic and diastolic function in patients with obstructive sleep apnoea syndrome: A five year observational study
Ali Rıza Bilge, Veysel Yavuz, Nurullah Çetin, Onur Dalgıç, Gökmen Kum, Hakan Tıkız, Hikmet Yılmaz
PMID: 24566552  doi: 10.5152/akd.2014.4870  Pages 265 - 271
Amaç: Bu çalışmada obstrüktif uyku apne sendromlu (OUAS) hastaların uzun süreli devamlı pozitif basınç uygulaması (CPAP) tedavisinin olası sol ventrikül sistolik ve diyastolik fonksiyonlarına olan etkisinin ekokardiyografi, konvansiyonel ve doku Doppler yöntemleriyle değerlendirilmesi amaçlandı. Yöntemler: Prospektif bir kohort calışması olarak tasarlanan calışmada normotansif OSAS hastalarında uzun süreli CPAP tedavisinin klinik ve ekokardiyografik parametrelere etkileri değerlendirildi. Hastanemiz uyku birimine başvurup polisomnografi yapılarak OUAS tanısı almış ve CPAP tedavisi başlanan ve tedaviye uyum sağlayan 18-55 yaş arası 40 hasta değerlendimeye alındı, 5 yıl boyunca takip edilebilen ve günde en az 5 saat CPAP kullanan 21 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların tedavi öncesi ve sonrası sol ventrikül sistolik fonksiyonları iki-boyutlu, parasternal uzun-aks, apikal-4-boşluk pencerede modifiye Simpson yöntemi kullanılarak, diyastolik fonksiyonları ise klasik transmitral “pulsed” Doppler ve doku Doppler görüntüleme yöntemleri kullanılarak değerlendirildi. Klinik ve ekokardiyografik tedavi öncesi ve sonrası veriler Wilcoxon signed rank test ve eşlestirilmiş t testi ile karşılaştırıldı. Bulgular: Hastalarda tedavi öncesi ve beş yıl CPAP sonrası ölçülen parametreler karşılaştırıldığında akselerasyon zamanı (AT), doku Doppler Em/Am oranının, ejeksiyon zaman (ET)’nın anlamlı düzeyde attığı (AT: p=0,04, ET: p=0,04 Em/Am: p=0,03) ve deselerasyon zamanı (DT), izovolümetrik relaksasyon zamanın (IRT), miyokardiyal performans indeksi (MPI), mitral yetmezliğinin (MY) ve 24 saat ortalama kalp hızının (HR) anlamlı düzeyde azaldığı saptandı. (DT: p=0,02; IVRT: p=0,04; MPI: p=0,01; MY: p≤0,001; HR: p=0,004). Sonuç: Çalışmamızda OUAS’lı hastalarda kısa süreli CPAP tedavisi çalışmalarında gözlenen sol ventrikül sistolik ve diyastolik fonksiyonlarında anlamlı düzelme etkisinin uzun süreli CPAP tedavisiyle devam ettiği ve mitral yetmezlik sıklığında azalma olduğu gözlenmiştir. Kardiyak fonksiyonda gözlenen düzelmenin 5 senelik tedavi boyunca da devam etmesi OUAS hastalarında uzun süreli CPAP tedavisiyle sağlanan kardiyak mortalitedeki azalmadan sorumlu olan fizyopatolojik mekanizmalardan biri olabilir.
Objective: Evaluation of the long term effects of continuous positive airway presure (CPAP) on mean heart rate and left ventricular systolic and diastolic parameters in obstructive sleep apnea syndrome (OSAS) using conventional and tissue Doppler techniques. Methods: This prospective cohort study is designed to evaluate the long term effects of CPAP treatments in normotensive OSAS patients. Initially 40 patients aged from eighteen to fifty five with documented OSAS syndrome were evaluated within one month of CPAP treatment. All had high self-reported compliance with treatment. From the latter, 21 patients with uninterrupted CPAP therapy (for at least 5 years, 5 hours per day) were included in the study and further evaluated with treatment. The left ventricular systolic function was assessed on apical four- chamber view using modified Simpson method and diastolic function was evaluated with classic transmitral pulsed and tissue Doppler techniques. Paired t test and Wilcoxon signed rank test had been used to compare the clinical and echocardiography data before and after treatment period. Results: A comparison of values assessed after one month and after 5 years of CPAP therapy, revealed a significant increase in the acceleration time(AT) Em/Am ratio and ejection time (ET) (AT: p=0.04; Em/Am ratio p=0.03 ET: p=0.04) while a significant decrease was observed on deceleration time (DT), isovolumetric relaxation time (IRT), myocardial performance index (MPI), mitral regurgitation (MR) and 24 hour mean heart rate (HR) in all subjects (DT: p=0.02; IVRT: p=0,04; MPI: p=0,01; MR: p≤0.001; HR: p=0.004). Conclusion: We observed a significant improvement in the left ventricular systolic and diastolic function and a significant decrease of 24-hour heart rate and mitral regurgitation with unchanged ejection fraction of the left ventricle with long term CPAP treatment similar to short-term treatment studies. The long term maintenance of the beneficial effect of CPAP throughout the 5 year long term treatment can be one of the pathophysiologic mechanisms that may explain the decrease of cardiovascular mortality observed with long term CPAP therapy in OSAS patients.

EDITORIAL COMMENT
10.Can CPAP prevent myocardial damage?
Dalva Poyares, Wercules Oliveira, Luciane Fujita
PMID: 24662582  doi: 10.5152/akd.2014.1288932  Pages 272 - 273
Abstract |Full Text PDF

ORIGINAL INVESTIGATION
11.Prognostic significance of sICAM-1 and sVCAM-1 molecules for cardiac surgery in pediatric patients with pulmonary hypertension
Ayşe Baysal, Füsun Güzelmeriç, C. Naci Öner, Aysu Türkmen Karaağaç, Ahmet Şaşmazel, Hasan Erdem, Osman Özdemir, Ayşe Yıldırım
PMID: 24936542  doi: 10.5152/akd.2013.4543  Pages 274 - 279
Amaç: Soldan sağa şantlı (L-R) doğumsal kalp hastalıklarına bağlı gelişen pulmoner hipertansiyonlu (PAH) hastalarda, serum çözünebilen intercelüler ve vasküler hücre adhezyon moleküllerinin (sICAM-1, sVCAM-1) operasyon öncesi ve sonrasındaki seyri ve cerrahi gidişatı öngörmede güvenilir belirteç olup olmadığının araştırılması. Yöntemler: Bu gözleme dayalı, ileriye yönelik kohort çalışmada; L-R şanta bağlı ameliyat edilmiş 42 hasta üç gruba ayrıldı. Grup 1: PAH gelişmemiş L-R şant, Grup 2: PAH gelişmiş L-R şant, Grup 3: Ameliyat sonrası düşük kardiyak debi gelişmiş (LCOS) PAH’lı L-R şant. Grupların sICAM-1 ve sVCAM-1 seviyeleri ameliyat öncesi (ICAM-0, VCAM-0), operasyon sonrası birinci saatte (ICAM-1, VCAM-1) ve beşinci saatte (ICAM-2, VCAM-2) değerlendirildi. ICAM-0 ve VCAM-0’ın çeşitli eşik değerlerindeki ROC eğrisi PAH’lı hastaların LCOS’a gidip gitmediğini ayırmak için kullanıldı. Bulgular: Grup 3’te ICAM-0 ve VCAM-2 değerleri Grup 1 ve 2’den yüksek bulundu. ROC eğrisi Grup 2 ve 3’teki hastalarda LCOS gelişme olasılığını istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek gösterdi (sırasıyla eğri altındaki alan 0,98, p<0,01 ve 0,97, p<0,01). L-R şantlı hastalarda LCOS gelişimini öngörmede ICAM-0 değerinin >359 ng/mL olmasının duyarlılığı %90, özgünlüğü %95 tespit edildi (AUC: 0,98, %95 CI: 0,95-1,02, p<0,01). Sonuç: L-R şanta bağlı gelişen PAH’ta ameliyat öncesi yüksek sICAM-1 değerleri, ameliyat sonrası kötüye gidişatı göstermede kullanılabilir.
Objective: To investigate preoperative and postoperative blood levels of soluble intercellular and vascular cell adhesion molecules (sICAM-1, sVCAM-1) in patients with and without pulmonary hypertension (PAH) due to congenital heart disease and left to right (L-R) shunt and to determine whether these molecules can be used as reliable prognostic markers of endothelial activity to predict surgical outcomes. Methods: In this observational prospective cohort study; 42 patients, operated for L-R shunt were divided into three groups. Group 1: L-R shunt without PAH, Group 2: L-R shunt with PAH, Group 3: L-R shunt with PAH and postoperative low cardiac output syndrome (LCOS). Their sICAM-1 and sVCAM-1 levels were measured preoperatively (sICAM-0, sVCAM-0) and on the first (sICAM-1, sVCAM-1) and fifth postoperative days (sICAM-2, sVCAM-2).ROC curve for various cut-off levels of sICAM 0, sVCAM 0 in differentiating PAH patients with and without LCOS. Results: In Group 3, sICAM-0 and sVCAM-2 levels were higher than Group 1 and 2. The ROC curve demonstrated a significant association between sICAM-0 in patients with L-R shunt and PAH (Group 2 and 3) and the development of LCOS (area under the curve: 0.98, p<0.01 and 0.97, p<0.01, respectively). At a sICAM 0 concentration >359 ng/mL, there was a sensitivity of 90% and specificity of 95% for identification of LCOS in patients with L-R shunt and PAH (AUC: 0.98, 95% CI: 0.95-1.02, p<0.01). Conclusion: High preoperative sICAM-1 molecule may be used to predict postoperative dichotomous outcome in patients with PAH associated with L-R shunt.

12.Evaluation of left atrial functions in children with chronic renal failure
Savaş Demirpençe, Barış Güven, Timur Meşe, Erkin Serdaroğlu, Murat Muhtar Yılmazer, Esin Firuzan, Vedide Tavlı
PMID: 24598444  doi: 10.5152/akd.2014.4675  Pages 280 - 285
Amaç: Kronik böbrek yetersizliği olan çocuklardaki ölümlerin dörtte biri yürek-damar karışıntılarına bağlıdır. Geleneksel ekokardiyografik yöntemler kronik böbrek yetersizliği olan çocuklarda sistolik işlevlerin değerlendirilmesinde yetersiz kalmaktadır. Bu yüzden, kronik böbrek yetersizliği olan çocuklarda sol atriyum hacim ve işlevlerini değerlendirerek yürek işlevlerini araştırmayı amaçladık. Yöntemler: Bu enine-kesitli gözlemsel çalışmaya diyalize giren 44 çocuk, kronik böbrek yetersizliği olan ancak henüz diyalize girmeyen 16 çocuk ve 20 sağlıklı kontrol grubu dahil edilmiştir. Tüm çocuklara göğüs duvarı yoluyla ekokardiyografi uygulanmıştır. İki boyutlu ve M-mod ekokardiyografi ile sol ventrikül ve sol atriyuma ait değişkenler (sol atriyum sistolik gücü, sol atriyum sistolik güç indeksi, sol atriyum hacmi, sol ventrikül kütle indeksi, göreceli duvar kalınlığı) değerlendirilmiştir. Bulgular: Sol atriyum sistolik güç indeksi ile sistolik kan basıncı ve sol ventrikül kütlesi arasında olumsuz korelasyon saptandı (sırasıyla r=0,266 p=0,01 / r=0,347 p=0,02). Tersine, sol atriyum sistolik güç indeksi ile diyastolik mitral doluşun erken ve geç dalgası arasında olumlu ilişki (sırasıyla r=0,518 p=0,001 / r=0,828 p=0,001) saptadık. Gruplar arasında sol atriyum sistolik güç indeksi ve sol atriyum hacmi bakımından anlamlı farklılık saptanmadı. Ne var ki, sol atriyum sistolik gücü henüz diyalize girmeyen kronik böbrek yetersizlikli hasta grubunda daha yüksek saptandı. Sonuç: Sol atriyum sistolik gücü sistolik kan basıncı ve sol ventrikül kütlesi ile olumsuz yönde korelasyon göstermektedir. Bulgular kronik böbrek yetersizliği olan hastalarda diyaliz ihtiyacının ve gevşemeye ait işlev bozukluğunun belirlenmesinde sol atriyum sistolik gücü ve sol atriyum hacminin değerlendirilmesinin yararlı olacağını düşündürmektedir.
Objective: One-quarter of deaths in children with chronic renal failure is due to cardiovascular complications. Conventional echocardiographic methods are insufficient for evaluating systolic functions in children with chronic renal failure. The aim of the present study was to investigate cardiac functions in children with chronic renal failure by evaluating left atrial volume and functions. Methods: The present cross-sectional observational study included 44 children undergoing dialysis, 16 children with chronic renal failure but not yet on dialysis, and 20 healthy control subjects. Transthoracic echocardiography was performed for all children. Variables regarding to left ventricle and atrium (left atrial systolic force, left atrial systolic force index, left atrial volume, left ventricular mass index, and relative wall thickness) were measured using two-dimensional and M-mode echocardiography. Results: Left atrial systolic force index was negatively correlated with systolic blood pressure and left ventricular mass (p=0.01, r=0.266 and p=0.02, r=0.347, respectively). However, it was positively correlated with both early and late diastolic mitral inflow velocity (r=0.518, p=0.001 and r=0.828, p=0.001, respectively). There were no significant difference among the groups in terms of left atrial systolic force index and left atrial volume. However, left atrial systolic force index was higher in children with chronic renal failure but not yet on dialysis. Conclusion: Left atrial systolic force was negatively correlated with systolic blood pressure and left ventricular mass. These findings suggested that evaluating left atrial systolic force and left atrial volume were useful to determine diastolic dysfunction and the necessity of dialysis in patient with chronic renal failure.

13.Diagnostic accuracy of Doppler ultrasonography for assessment of internal thoracic artery graft patency
Kerem Yay, Emre Boysan, Ertekin Utku Ünal, Ferit Çicekçioğlu, Muharrem Tola, Sabit Kocabeyoğlu, Veysel Başar, Fehmi Katırcıoğlu
PMID: 24566554  doi: 10.5152/akd.2014.4684  Pages 286 - 291
Amaç: Bu çalışmanın asıl amacı sol internal torasik arter (LITA) greftinin açıklık oranlarının renkli Doppler ultrasonografi (USG) aracılığıyla değerlendirilmesidir. Ayrıca renkli Doppler USG yönteminin LITA açıklık oranlarını değerlendirmedeki sensitivite ve spesifisitesinin, koroner anjiyografi referans alınarak saptanması amaçlanmıştır. Yöntemler: Bu çalışma renkli Doppler USG’nin tanısal hassasiyetini belirlemek üzere oluşturulmuş bir gözlemsel kohort çalışmadır. Ağustos 2008-Ekim 2009 tarihleri arasında, anginal şikayetleri veya pozitif iskemik bulguları olan ve öncesinde koroner arter baypas cerrahisi yapılmış olan 138 ardışık hastaya renkli Doppler USG yapıldı. Tepe-sistol (PSV), tepe-diyastol (PDV) ve diyastol-sonu (EDV) LITA akım hızları ölçüldü. Ayrıca tüm hastalara LITA greft açıklığının değerlendirilmesi amacıyla koroner anjiyografi yapıldı. İstatistiksel analizde bağımsız örneklem t-testi, Mann-Withney U testi, ki-kare testi ve “receiver operating characteristic” analizi kullanıldı. Bulgular: Sonografik değerlendirme sonrası 138 hastadan 78’inin LITA grefti fonksiyonel, 59 hastanın grefti ise disfonksiyonel olarak tespit edildi. 1 hastanın greft fonksiyonlarına karar verilemedi. Tüm hastaların LITA greftleri anjiyografik olarak değerlendirildi ve 60 hastanın grefti disfonksiyonel olarak tespit edildi. ROC analizlerinde PDV (AUC=0,899, %95 güven aralığı 0,844-0,953; p<0,001) ve EDV (AUC=0,900; %95 güven aralığı 0,847-0,953; p<0,001) değerleri ile greft açıklığı arasında güçlü bir ilişki olduğu saptandı. Bulduğumuz sonuçlara göre renkli Doppler USG, LITA greft fonksiyonlarını %100 sensitivite ve %98,4 spesifite ile tespit etti. Testin geçerliliği ise %99,3 olarak hesaplandı. Sonuç: Renkli Doppler USG, LITA greftlerinin açıklık oranlarının değerlendirilmesi için kullanılabilecek invaziv olmayan ve güvenilir bir yöntemdir.
Objective: The main purpose of this study was to assess the patency of left internal thoracic artery (LITA) graft by using color Doppler ultrasonography (CDUSG) and furthermore to determine the sensitivity and specificity of CDUSG for patency by using coronary angiography as the reference standard. Methods: This study is an observational cohort study on diagnostic accuracy that was held between August 2008 and October 2009. CDUSG was performed in 138 consecutive patients who had angina symptom or positive ischemic findings following coronary artery bypass surgery. LITA blood flow velocity at peak-systole (PSV), diastole (PDV) and end-diastole (EDV) was recorded. All patients were also assessed by coronary angiography for LITA graft patency. Statistical analysis was performed by using independent samples t-test, Mann-Whitney-U test, chi-square test and receiver operating curve analyses (ROC). Results: Seventy-eight of all patients had functional LITA grafts and 59 patients had dysfunctional LITA grafts according to CDUSG-derived parameters, whereas we cannot conclude about one patient’s LITA graft functionality. The LITA grafts were visualized angiographically in all cases. Of all 138 patients, 60 patients had dysfunctional LITA grafts after angiographic evaluation. The ROC analyses showed that PDV (AUC=0.899, 95% CI 0.844 to 0.953; p<0.001) and EDV (AUC=0.900; 95% CI 0.847 to 0.953; p<0.001) values were also strongly associated with graft functionality. We found out that CDUSG predicts LITA graft functionality with a sensitivity and specificity of 100% and 98.4% respectively. The accuracy of the CDUSG was calculated as 99.3%. Conclusion: CDUSG is a reliable non-invasive method for assessment of LITA graft patency.

SCIENTIFIC LETTER
14.Vena cava thrombosis in Behçet’s disease
Amira Hamzaoui, Jaziri Fatima, Ben Salem Thouraya, Smiti Khanfir Monia, Ben Ghorbel Imed, Lamloum Mounir, Houman Mohamed Habib
PMID: 24598446  doi: 10.5152/akd.2014.5042  Pages 292 - 293
Abstract |Full Text PDF

15.Acute beneficial effects of smoking cessation on coronary flow reserve: a pilot study
Leyla Pur Özyiğit, Tolga Özyiğit, Nihat Polat, Ahmet Gürdal, Arif Oğuzhan Çimen, Erdem Kaşıkcıoğlu, Çağlar Çuhadaroğlu, Hüseyin Oflaz, Zeki Kılıçaslan
PMID: 24598445  doi: 10.5152/akd.2014.4768  Pages 294 - 295
Abstract |Full Text PDF

CASE REPORT
16.Transcatheter aortic valve implantation with the CoreValve for the treatment of rheumatic aortic stenosis
Mehmet Bilge, Ayşe Saatcı Yaşar, Recai Alemdar, Sina Ali
PMID: 24662583  doi: 10.5152/akd.2014.5226  Pages 296 - 297
Abstract |Full Text PDF

17.A case of unusual looking prosthetic mitral valve thrombosis treated with low dose slow infusion tPA
Nermin Bayar, Şakir Arslan, Erkan Köklü, Görkem Kuş
PMID: 24662584  doi: 10.5152/akd.2014.5133  Pages 297 - 299
Abstract |Full Text PDF

18.Misleading aspect of left atrial appendage membrane: an incidental echocardiographic finding
Fardideh Roshanali, Bahieh Moradi, Mehrnoosh Minooei
PMID: 24662585  doi: 10.5152/akd.2014.5267  Pages 299 - 300
Abstract |Full Text PDF

19.Acute thrombosis of the left internal mammary artery graft 14 years after coronary bypass surgery
Şükrü Akyüz, Tuğba Kemaloğlu Öz, Nihat Özer
PMID: 24662586  doi: 10.5152/akd.2014.5275  Pages 301 - 302
Abstract |Full Text PDF

DIAGNOSTIC PUZZLE
20.Left atrial compression
Lütfü Bekar
PMID: 24662597  doi: 10.5152/akd.2014.5034  Page 303
Abstract |Full Text PDF

LETTER TO THE EDITOR
21.GGT as predictor of coronary collateral development in chronic coronary total occlusion
Bahadır Şarlı, Ahmet Oğuz Baktır
PMID: 24662587  doi: 10.5152/akd.2014.5445  Page 304
Abstract |Full Text PDF

22.Infective endocarditis in Turkey: changing trends in epidemiology
Esra Gücük İpek, Yeşim Güray, Ümit Güray
PMID: 24662588  doi: 10.5152/akd.2014.5346  Pages 305 - 306
Abstract |Full Text PDF

23.Elevated mean pulmonary artery pressure in patients with mild-to-moderate mitral stenosis: a useful predictor of worsening renal functions?
Yavuzer Koza, Ziya Şimşek, Muhammed Hakan Taş
PMID: 24662589  doi: 10.5152/akd.2014.5085  Pages 306 - 307
Abstract |Full Text PDF

24.Aggregation of lipoprotein(a) to apolipoprotein A-I and coronary artery problem
Beuy Joob, Viroj Wiwanitkit
PMID: 24662590  doi: 10.5152/akd.2014.5365  Pages 307 - 308
Abstract |Full Text PDF

25.The relationship between mean platelet volume and high on-treatment platelet reactivity
Ercan Varol, Mehmet Özaydın
PMID: 24662591  doi: 10.5152/akd.2014.5442  Pages 308 - 309
Abstract |Full Text PDF

26.Factors influencing the use of ambulance among patients with acute coronary syndrome: results of two centers in Turkey
İlhami Ünlüoğlu, Hamdi Kaba
PMID: 24662592  doi: 10.5152/akd.2014.5394  Pages 309 - 310
Abstract |Full Text PDF

27.Radiation safety awareness and practice among Iranian cardiology and radiology residents/fellows
Hossein Aerab-Sheibani, Morteza Safi, Mohammad Hassan Namazi, Hossein Vakili, Habibollah Saadat
PMID: 24662593  doi: 10.5152/akd.2014.5375  Pages 310 - 311
Abstract |Full Text PDF

28.Monocuspidalisation of the mitral valve can be a solution for ischemic mitral regurgitation
Fuat Büyükbayrak, Taylan Adademir, Cihangir Kaymaz, Mete Alp
PMID: 24662594  doi: 10.5152/akd.2014.5395  Page 311
Abstract |Full Text PDF

DIAGNOSTIC PUZZLE - ANSWER
29.Left atrial compression
Lütfü Bekar
PMID: 24662597  Page 312
Abstract |Full Text PDF

ALMANAC SERIAL
30.Almanac 2013: heart failure
Andrew L. Clark
PMID: 23996602  doi: 10.5152/akd.2014.119612014  Pages 313 - 318
Abstract |Full Text PDF

MISCELLANEOUS
31.Progress of ISSS in Turkey from 2007 to 2010: on the eve of the 2014 event
Gulmira Kudaiberdieva, Galen Wagner, Ljuba Bacharova, Bilgin Timuralp, Mustafa İnan
PMID: 24936543  doi: 10.5152/akd.2014.112349212  Pages 319 - 320
Abstract |Full Text PDF

E-PAGE ORIGINAL IMAGES
32.Partial detachment of the mitral valvular ring: importance of three-dimensional transesophageal echocardiography
Mehmet Ertürk, Hale Ünal Aksu, İbrahim Faruk Aktürk
PMID: 24662595  doi: 10.5152/akd.2014.5284  Page E7
Abstract |Full Text PDF

33.An excellent collateralization between left internal mammary artery to left external iliac artery
Barçın Özcem, Kamil Gülşen, Levent Cerit
PMID: 24662596  doi: 10.5152/akd.2014.5299  Pages E7 - E8
Abstract |Full Text PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Quick Search

Copyright © 2024 The Anatolian Journal of Cardiology



Kare Publishing is a subsidiary of Kare Media.