ISSN 2149-2263 | E-ISSN 2149-2271
The Anatolian Journal of Cardiology - Anatol J Cardiol: 15 (7)
Volume: 15  Issue: 7 - July 2015
EDITORIAL
1.We are very much like each other
Bilgin Timuralp
PMID: 26139167  PMCID: PMC5337028  doi: 10.5152/AnatolJCardiol.2015.02030506  Page 523
Abstract |Full Text PDF

ORIGINAL INVESTIGATION
2.Does the MTHFR C677T gene polymorphism indicate cardiovascular disease risk in type 2 diabetes mellitus patients?
Anzel Bahadır, Recep Eroz, Yasin Türker
PMID: 25537992  PMCID: PMC5337029  doi: 10.5152/akd.2014.5555  Pages 524 - 530
Amaç: Diabetes mellitus, kardiyovasküler hastalıklar (KVH) için büyük bir risk faktörüdür. Çalışmamızda, tip-2 diabates mellitus'lu (T2DM) hastalarda, metilentetrahidrofolat redüktaz (MTHFR) C677T gen poliformizmi ile biyokimyasal ve kardiyak risk parametreleri arasındaki ilişki araştırılmıştır. Yöntemler: Bu kesitsel çalışmaya anjiyografi ile tespit edilmiş ciddi KVH’ı olan 107 T2DM'lu hasta ardışık olarak dâhil edildi. Nefropati ve retinopatisi olmayan bu hastaların biyokimyasal ve klinik parametreleri belirlendi. MTHFR C677T genotipleri, polimeraz zincir reaksiyon-restriksiyon fragment uzunluk polimorfizm (PCR-RFLP) metodu kullanılarak analiz edildi. Normal ve anormal dağılan sürekli veriler Student t-test, Mann-Whitney U testleri ile analiz edildi. Kategorik verilerin analizinde ki-kare testi kullanıldı. Bulgular: Çalışmada T2DM’li olguların, 31'i CC (%29,0), 62'si CT (%57,9) ve 14'ü TT (%13,1) genotiplerine sahipti. Diyabet süresi, viseral yağ alanı, total kolesterol, trigliserid, açlık plazma glukozu, sistolik kan basıncı, diyastolik kan basıncı, yüksek duyarlılıklı C-reaktif protein, homosistein ve karotis intima-medya kalınlık değerleri bakımından yaban tip (677CC) ve mutant allelli (677CT+677TT) olgular arasında anlamlı farklılıklar bulunmadı. Sonuç: Çalışma sonuçlarından, T2DM'li hastalarda kardiyovasküler risk değerlendirmesi için MTHFR gen polimorfizmlerinin bir belirteç olarak kullanılamayacağı ortaya çıkmıştır.
Objective: Diabetes mellitus is a major risk factor for cardiovascular disease (CVD). We investigated the relationship among biochemical and cardiac risk parameters with the methylenetetrahydrofolate reductase (MTHFR) C677T genotype in type 2 diabetes mellitus (T2DM) patients. Methods: One hundred seven T2DM subjects with severe CVD diagnosed by angiography were included consecutively in this cross-sectional study. Biochemical and clinical parameters were obtained from patients who were not positive for nephropathy and retinopathy. MTHFR C677T genotypes were analyzed using polymerase chain reaction-restriction fragment length polymorphism (PCR-RFLP) methods. Normally and abnormally distributed continuous variables were analyzed using student t- and Mann-Whitney U tests. Categorical variables were analyzed using chi-square test. Results: In the study, 31 T2DM subjects had the CC (29.0%), 62 had the CT (57.9%), and 14 had the TT (13.1%) genotypes. There were no significant differences between subjects with wild-type (677CC) and with mutant (677CT+677TT) alleles in terms of diabetes duration, visceral fat area, total cholesterol, triglyceride, fasting plasma glucose, systolic blood pressure, diastolic blood pressure, high-sensitivity C-reactive protein, homocysteine (Hcy), and carotid intima-media thickness values. Conclusion: This study suggests that MTHFR gene polymorphisms can not be used as a marker for the assessment of cardiovascular risk in T2DM patients.

3.Coronary slow flow: Benign or ominous?
Mohammad Ali Sadr-Ameli, Sedigheh Saedi, Tahereh Saedi, Mohsen Madani, Mehrdad Esmaeili, Behshid Ghardoost
PMID: 25537993  PMCID: PMC5337030  doi: 10.5152/akd.2014.5578  Pages 531 - 535
Amaç: Koroner yavaş akım fenomeni, obstrüktif koroner arter hastalığı yokluğunda gecikmeli koroner kan akımı olarak tanımlanmaktadır. Bu çalışma etkilenen hastaların klinik özelliklerini, doğal öykülerini ve sonuçlarını araştırmak için yapıldı. Yöntemler: Bu prospektif kesitsel çalışmada, koroner anjiyografi uygulanan ve koroner yavaş akım fenomeni özellikleri gösteren 217 ardışık hasta demografik ve koroner risk faktörü profili yanı sıra klinik sonuçlar açısından başlangıçta ve tedavi sonrası değerlendirildi. Bulgular: Çalışma popülasyonu 165 (%76) erkek ve 52 (%24) kadından oluştu. Hastaların yaş ortalaması 52,6±10 yıldı. Ortalama ejeksiyon fraksiyonu 48,2±5,4 olup %39,3’ünde diyabet, %43,3’ünde HTN vardı, %49,8'i sigara içiyordu, %41,9’unda dislipidemi ve %15’inde ailede kalp hastalığı öyküsü vardı. %49’unda anormal hsCRP düzeyleri tespit edildi. En sık başvuru şikayeti atipik göğüs ağrısı idi. Hastaların %54’ünde her üç damarda yavaş kan akımı vardı. 5-7 yıllık bir takip süresi içinde sebat eden veya kötüleşen semptomları nedeniyle 36 hasta tekrar koroner anjiyografi geçirdi, bunlardan 6’sında (%16,6) önemli koroner arter stenozu mevcuttu. Sekiz (%22,2) hafif KAH vardı ve geri kalanı hâlâ önemli stenoz olmaksızın koroner yavaş akım gösterdi. Takip sırasında ve medikal tedaviye başlandıktan sonra en yaygın şikayet anjina olmayan göğüs ağrısı idi. Sonuç: Koroner yavaş akım fenomeni olan hastalar ateroskleroz ve obstrüktif koroner arter hastalığına yatkındır. Bu nedenle, bu patoloji, tamamen iyi huylu bir durum olarak kabul edilmemelidir. Primer ve sekonder kardiyak damar yapısı koruyucu tedbirleri oluşturulmalıdır ve bu hasta popülasyonunda değerli görünmektedir.
Objective: Coronary slow flow phenomenon has been arbitrarily defined as delayed coronary blood flow in the absence of obstructive coronary artery disease. The present study sought to investigate the clinical features, natural history, and outcomes of affected patients. Methods: In this prospective cross-sectional study, 217 consecutive patients who had undergone coronary angiography and showed features of coronary slow flow phenomenon were evaluated for demographic and coronary risk factor profile, as well as clinical outcomes, at baseline and following treatment. Results: The study population consisted of 165 (76%) males and 52 (24%) females. The mean age of patients was 52.6±10 years. Mean ejection fraction was 48.2±5.4, 39.3% had diabetes, 43.3% had hypertension, 49.8% was a cigarette smoker, 41.9% had dyslipidemia, and 15% had a familial history of cardiac disease. Forty-nine percent was detected to have abnormal hsCRP levels. The most prevalent presenting complaint was atypical chest pain. Fifty-four percent of patients had slow blood flow in all three vessels. Thirty-six people had undergone repeat coronary angiography in a follow-up period of 5-7 years due to persisting or worsening clinical symptoms, of whom 6 (16.6%) showed significant coronary artery stenosis. Eight (22.2%) had mild CAD, and the rest still showed coronary slow flow without significant stenosis. The most common complaint during follow-up and after initiation of medical therapy was nonanginal chest pain. Conclusion: Patients with coronary slow flow phenomenon are predisposed to atherosclerosis and obstructive coronary artery disease. Therefore, this pathology should not be considered as a totally benign condition. Primary and secondary cardiovasculature preventive measures should be constituted and seem worthwhile in this patient population.

4.Right ventricular function in hypertrophic cardiomyopathy: A speckle tracking echocardiography study
Altuğ Cincin, Kürşat Tigen, Tansu Karaahmet, Cihan Dündar, Emre Gürel, Mustafa Bulut, Murat Sünbül, Yelda Başaran
PMID: 25537994  PMCID: PMC5337031  doi: 10.5152/akd.2014.5538  Pages 536 - 541
Amaç: Hipertrofik kardiyomiyopatili (HCM) hastalarda sağ ventrikül (SV) sistolik fonksiyonunda bozulma olup olmadığının iki boyutlu “speckle-tracking” ekokardiyografi (2-D-STE) ile değerlendirilmesi. Yöntemler: Bu kesitsel çalışmada, 43 HCM hastası ve 40 kontrol ardışık olarak çalışmaya dahil edildi. HCM’li hastalar tipik klinik, elektrokardiyografik ve ekokardiyografik kriterlere göre saptandı. Sol ventrikül sistolik fonksiyonunda bozulma, belirgin kapak hastalığı, koroner arter hastalığı öyküsü, hipertansiyon, malignite ve kronik obstrüktif akciğer hastalığı olanlar çalışma dışı bırakıldı. Sol ve sağ ventrikül fonksiyonu doku Doppler (TDI) ve 2-D-STE ile değerlendirildi. HCM hastaları ACC/ESC kılavuzları gereğince sağ ventrikül çıkış yolu (SVÇY) gradyentine göre (30 mm Hg altı ve üstü) iki gruba ayrılarak incelendi. İki grup arasındaki fark Student t-testi ile karşılaştırıldı. Normal dağılım olmaması durumunda non-parametrik testler (Mann-Whitney U) kullanıldı. Bulgular: HCM hastalarının sağ atriyum ve ventrikül çapları kontrol grubuna göre geniş saptandı. Ortalama pulmoner arter basınçları belirgin olarak fazlaydı (19,01±13,09 mm Hg'e karşı 8,40±4,50 mm Hg; p<0,001). İki grup arasında SV Sm ölçümleri benzer (11,62±2,66 cm/s'e karşı 12,40±2,22 cm/s; p=0,153), SV strain ölçümleri HCM grubunda düşük saptandı (-28,51±%5,36'ya karşı -32,06±%7,65; p=0,016). Sol ventrikül longitüdinal, radiyal ve sirkumferensiyal strain değerleri de iki grup arasında farklıydı (ardışık olarak, -20,50±%3,58'e karşı -24,12±%3,40; p<0,001, 38,18±%12,67'ye karşı 44,80±%10,15; p=0,012, -21,94±%4,28'e karşı -23,91±%3,95; p=0,036). Sol ventrikül bazal, orta ve apikal segmentlerinin rotasyonel hareketlerinden sadece orta segment rotasyonu HCM hastalarında daha fazla saat-yönünde saptandı (-1,71±2,16º'e karşı 0,04±1,72º; p<0,001). Ortalama pulmoner arter basınçları dışında (21,52±13,26 mm Hg'e karşı 12,31±10,53 mm Hg; p=0,049) SVÇY obstrüksiyonu olan ve olmayan HCM hastaları arasında diğer ekokardiyografik parametreler açısından fark saptanmadı. Sonuç: Kontrol grubuyla kıyaslandığında hipertrofik kardiyomiyopatili hastalarda sağ ventrikül sistolik fonksiyonunda bozulma izlenmektedir. Ancak SV sistolik fonksiyonu SVÇY obstrüksiyonu ve SV rotasyon dinamiklerinden etkilenmemektedir.
Objective: The aim of this study was to explore right ventricular (RV) mechanical function in patients with hypertrophic cardiomyopathy (HCM) by 2-D speckle tracking echocardiography (2-D-STE). Methods: Forty-three patients with HCM (mean age 48, 17 females) and 40 healthy subjects were consecutively included in this cross-sectional study. The diagnosis of HCM was based on the presence of typical clinical, electrocardiographic (ECG), and echocardiographic features. Patients with LV systolic impairment, significant valvular disease, history of coronary artery disease, hypertension, malignancy, and chronic obstructive pulmonary disease were excluded. Right and left ventricular (LV) function was assessed by tissue Doppler imaging (TDI) and 2-D-STE. Hypertrophic cardiomyopathy patients were divided into two groups according to ACC/ESC guidelines (LVOT gradient below and above 30 mm Hg). Student t-test was used to compare differences between groups. Non-parametric tests (Mann-Whitney U) were used in cases of abnormal distribution. Results: Hypertrophic cardiomyopathy patients had a significantly larger right atrium and RV diameters compared to controls. Mean pulmonary artery pressures (mPAB) were significantly higher in HCM patients (19.01±13.09 mm Hg vs. 8.40±4.50 mm Hg; p<0.001). Although RV Sm measurements were similar, RV strain measurements (-28.51±5.36% vs. -32.06±7.65%; p=0.016) were significantly lower in HCM patients. Left ventricular global longitudinal, radial, and circumferential strain values were also significantly different between the two groups (-20.50±3.58% vs. -24.12±3.40%; p<0.001, 38.18±12.67% vs. 44.80±10.15%; p=0.012, -21.94±4.28% vs. -23.91±3.95%; p=0.036 consecutively). Rotational movement of LV in each apical, mid-, and basal left ventricular segment was determined, and only mid-ventricular rotation of the HCM patients was more clockwise (-1.71±2.16 ° vs. 0.04±1.72 °; p<0.001). Although mPAP measurements were higher in HCM patients with significant LVOT obstruction (21.52±13.26 mm Hg vs. 12.31±10.53 mm Hg; p=0.049), none of the other TDI or 2-D-STE parameters was significantly different between groups. Conclusion: Speckle tracking echocardiography-derived right ventricular systolic function is impaired in HCM patients when compared with healthy subjects. However, RV systolic function is not affected form LVOT obstruction and left ventricular rotation dynamics in HCM patients.

5.Coronary sinus dilatation is a sign of impaired right ventricular function in patients with heart failure
Musa Çakıcı, Adnan Doğan, Mustafa Çetin, Arif Süner, Mustafa Polat, Muhammed Oylumlu, Erdal Aktürk, Sabri Abus, Fatih Üçkardeş
PMID: 25537995  PMCID: PMC5337032  doi: 10.5152/akd.2014.5562  Pages 542 - 547
Amaç: Koroner sinüs (KS) genişlemesinin kalp yetersizliği (KY) hastalarındaki önemi hakkında yeteri kadar bilgi olmaması nedeni ile KS hekimler tarafından büyük oranda ihmal edilmiştir. KY hastalarında KS dilatasyonu gelişip gelişmediğini değerlendirmeyi ve sağ ventrikülün (SaV) global miyokardiyal fonksiyonları ile ilişkisini göstermeyi amaçladık. Yöntemler: Bu kesitsel çalışmada, 45 sağlıklı birey ve iskemik (n=56) veya sebebi bilinmeyen dilate kardiyomiyopatiye (DKMP) (n=39) sekonder ekokardiyografide sol ventrikül sistolik disfonksiyonunun (EF<%45) eşlik ettiği 95 KY hastası dahil edildi. Ciddi böbrek fonksiyon bozukluğu ve/veya kapak hastalığı olan hastalar dışlandı. KS, ekokardiyografi aracılığıyla apikal dört-boşluk pencerede posteriyor atriyoventriküler oluktan ölçüldü. Ventrikülün sistolik ve diyastolik fonksiyonlarını yansıtan SaV miyokardiyal performans indeks (MPI) doku-Doopler görüntüleme kullanılarak ölçüldü ve SaV-MPI>0,55 hastalar SaV miyokardiyal fonksiyonları bozulmuş olarak tanımlandı. İstatistiksel analizlerde ANOVA, Kruskal-Wallis, Pearson korelasyon ve çoklu değişkenli lojistik regresyon analizi kullanıldı. Bulgular: KS ve SaV MPI değerleri hem iskemik hem de sebebi bilinmeyen DKMP hastalarında control gurubundan önemli oranda artkındı 8,79±1,7 mm ve 8,33±2,1 mm’ e karşın 5,74±0,6 mm; ve 0,64±0,07 ve 0,62±0,08’ e karşın 0,43±0,02; her ikisi için p<0,001, sırasıyla). SaV fonksiyonu bozulmuş KY hastalarını öngermede, 7,35 mm %83 duyarlılık ve %79 özgüllük ile KS çapı için kestirim değeri idi. Sonuç: KS çapı, KY hastalarında bozulmuş sağ ventrikül fonksiyonları hakkında bilgi sağlayan yeni bir ekokardiyografik marker olarak kullanılabilir.
Objective: The coronary sinus (CS) has been largely ignored by physicians due to a lack of adequate data about the importance of CS enlargement in patients with heart failure (HF). We aimed to assess whether CS dilatation develops in patients with HF and to demonstrate its relation with global myocardial function of the right ventricle (RV). Methods: In this cross-sectional study, 45 healthy subjects and 95 HF patients exhibiting left ventricular systolic dysfunction on echocardiographic examination (EF <45%) secondary to ischemic (n=56) or idiopathic dilated cardiomyopathy (DCM) (n=39) were enrolled. Patients with severe renal dysfunction and/or valve disease were excluded. CS was measured by echocardiography from the posterior atrioventricular groove in the apical four-chamber view. The RV myocardial performance index (MPI), which reflects both systolic and diastolic function of the ventricle, was detected using tissue Doppler imaging, and patients with an RV MPI >0.55 were defined as having impaired RV myocardial function. ANOVA, Kruskal-Wallis, Pearson’s correlation, and multivariate logistic regression analyses were used for the statistical analysis. Results: The CS and RV MPI values were significantly greater both in patients with ischemic and idiopathic DCM than in controls (8.79±1.7 mm and 8.33±2.1 mm vs. 5.74±0.6 mm, and 0.64±0.07 and 0.62±0.08 vs. 0.43±0.02; p<0.001 for both, respectively). For the prediction of HF patients with impaired RV function, the cut-off value for the diameter of the CS was 7.35 mm, with a sensitivity of 83% and a specificity of 79%. Conclusion: The CS diameter can be used as a novel echocardiographic marker that provides information about impaired RV function in patients with HF.

EDITORIAL COMMENT
6.Coronary sinus dilatation as a sign of right ventricular dysfunction in patients with heart failure
Yong Hyun Park
PMID: 26139168  PMCID: PMC5337033  doi: 10.5152/akd.2015.15915  Pages 548 - 549
Abstract |Full Text PDF

ORIGINAL INVESTIGATION
7.Electrocardiographic findings in correlation to magnetic resonance imaging patterns in African patients with isolated ventricular noncompaction
Salwa Akhbour, Ibtissam Fellat, Nada Fennich, Salima Abdelali, Nawal Doghmi, Fedoua Ellouali, Mohammed Cherti
PMID: 25537996  PMCID: PMC5337034  doi: 10.5152/akd.2014.5577  Pages 550 - 555
Amaç: İzole “ventricular noncompaction” diğer kardiyak anomaliler bulunmadan, persistant embriyonik miyokardiyal morfoloji ile karakterize olan, az rastlanan primer genetik bir kardiyomiyopatidir. Aritmiler ve iletim bozukluğu her ikisi de beraberinde olmak üzere tabloda sıklıkla bulunur. Araştırmamız, elektrokardiyografik bulguları tarif etmeyi ve bunları klinik çalışmalar ve kardiyak manyetik rezonans görüntüsü bulguları ile korelasyonu amaçlamıştır. Yöntemler: Kardiyak manyetik rezonans görüntüleme tekniği ile izole “ventricular noncompaction” tanısı konulmuş 24 hasta geriye dönük olarak incelendi. Aritmiler ve “ventricular noncompaction” oluşumu, “noncompaction” segmentin sayısı, fibrozis varlığı ile sol ventrikular disfonksiyon arasındaki korelasyon incelendi. Bulgular: Ortalama yaş 42,7±13,1 yıl bulundu kalp yetersizliği ilk olarak hastaların %41,7’sinde kalp yetersizliği ve %45,8 inde aritmi bulgusu vardı, hastaların %91,6’ında elektrokardiyogram anormal idi. En genel anormallik sol dal bloğu (%41,7), bunu takip eden %29,1 supraventriküler aritmi, %29,1 ile repolarizasyon anormallikleri ve ventriküler taşikardi %20,8. Öncelikli olarak ritim bozukluğu olan ve sonra kalp yetersizliği olan hastalarda sık sık normal sol ventriküler sistolik fonksiyon gözlendi (p=0,008). Aynı zamanda aritmi ve sonra kalp yetersizliği durumunda izole “ventricular noncompaction” (IVNC) teşhisinde gecikme vardı (p=0,02). Aritmi ve “noncompaction” oluşumu veya fibrozis arasında, sol ventrikül lateral “duvar noncompaction” ile ilişkilendirilmiş sol dal bloğu dışında bir korelasyon bulamadık (p=0,028). Sistolik fonksiyon bozukluğu ve “ventricular noncompaction” segmentlerin sayısı, fibrozis veya aritmi arasında korelasyon olmadığı gösterildi. Sonuç: Elektrokardiyografik anormallikler izole “ventricular noncompaction” sık olmasına rağmen, aralarında özel bir ilişki belirlenemedi. Bu yüksek aritmojenik subtrate'in aritmik riskinin stratifikasyonu için daha geniş kapsamlı bir araştırmaya ihtiyaç duyuldu.
Objective: Isolated ventricular noncompaction is a rare primary genetic cardiomyopathy characterized by persistent embryonic myocardial morphology without any other cardiac anomalies. Arrhythmias are frequently present, including both tachyarrhythmia and conduction disturbance. Our study aimed to describe the electrocardiographic findings and to correlate them with the clinical presentation and cardiac magnetic resonance imaging findings.
 
Methods: We retrospectively reviewed 24 patients diagnosed with isolated ventricular noncompaction (IVNC) by cardiac magnetic resonance imaging. Correlations were investigated between arrhythmias and the site of ventricular noncompaction, number of noncompacted segments, presence of fibrosis, and left ventricular dysfunction.
 
Results: The mean age was 42.7±13.1 years. Patients were first presented with heart failure in 41.7% and arrhythmia in 45.8%. Electrocardiogram was abnormal in 91.6% of patients; the most common anomaly was left bundle branch block (LBBB) (41.7%), followed by supraventricular arrhythmias (29.1%), repolarization abnormalities (29.1%), and ventricular tachycardia (20.8%). A normal left ventricular systolic function was frequently observed in patients who first presented with rhythm disorders than heart failure (p=0.008). There was also a delayed diagnosis of IVNC when presented with arrhythmia versus heart failure (p=0.02). We found no correlation between arrhythmias and the noncompaction site or fibrosis, except for LBBB, which was associated to left ventricle lateral wall involvement (p=0.028). No correlation between systolic dysfunction and the number of noncompacted segments, fibrosis, or arrhythmia was demonstrated. 

 
Conclusion: While electrocardiographic abnormalities are frequent in isolated ventricular noncompaction, no specific patterns were identified. More large studies are needed for stratification of arrhythmic risk of this highly arrhythmogenic substrate.
 


EDITORIAL COMMENT
8.Electrocardiographic findings in correlation to cardiac magnetic resonance imaging patterns for isolated ventricular non-compaction patients
Sivaraman Jayaraman
PMID: 26139169  PMCID: PMC5337035  doi: 10.5152/akd.2015.15973  Pages 556 - 557
Abstract |Full Text PDF

ORIGINAL INVESTIGATION
9.Mitral annular plane systolic excursion in the assessment of left ventricular diastolic dysfunction in obese adults
Hakan Taşolar, Türkan Mete, Mustafa Çetin, Burak Altun, Mehmet Ballı, Adil Bayramoğlu, Yılmaz Ömür Otlu
PMID: 25537997  PMCID: PMC5337036  doi: 10.5152/akd.2014.5561  Pages 558 - 564
Amaç: Mitral anüler düzlem sistolik yerdeğişimi (MAPSE) sol ventrikül (SV) fonksiyonlarını değerlendirmek için iyi bir yoldur. MAPSE’nin sol ventrikül sistolik ve diyastolik fonksiyonlar arasındaki yakın ilişkiyi gösteren parametreler ile korele olduğu da gösterilmiştir. Biz de çalışmamızda, obez erişkinlerde MAPSE’nin sol ventrikül diyastolik disfonksiyonun (DD) değerlendirilmesinde bize yardımcı olup olamayacağını araştırdık. Yöntemler: Çalışmamız prospektif kesitsel bir çalışmadır. Endokrinoloji kliniğinden sevk edilen obez hastalar çalışmaya alınmıştır​​. Katılımcılar erken dönem DD (Grade I ve II) olan 40 obez hasta ve normal diyastolik fonksiyona sahip cinsiyet açısından eşleştirilmiş 40 obez bireyden oluşmaktadır. DD’a sahip olan hastalar daha sonra grade I DD’a sahip olan Obez DD+I ve grade II DD’a sahip olan Obez DD+II olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. İstatistiksel analiz için student-t testi, Mann–Whitney U test, tek yönlü varyans analizi, ROC eğrisi analizi ve ROC eğrilerinin ikili karşılaştırmaları testleri kullanıldı. Bulgular: MAPSE her üç grupta farklıydı ve en düşük değer Obez DD+II grubundaydı (p<0,001). E/Em oranı da her üç grupta farklıydı ve en yüksek Obez DD+II grubundaydı (p<0,001). Buna ilaveten MAPSE ile E/Em oranı arasında negatif korelasyon vardı (r=-0,368, p=0,020). ROC analizinde, MAPSE için sol ventrikül DD tanımında optimum eşik noktası %92,5 sensitivite (%95 CI 79,6-98,4) ve %77,5 spesifite (%95 CI 61,5-89,2) ile ≤1,45 cm olarak bulundu. ROC eğrilerinin ikili karşılaştırılmalarında, DD tanımında MAPSE ile E/Em oranları açısından herhangi bir fark bulunmadı [Eğri altındaki alan 0,902 (0,033)'e karşı 0,927 (0,027); p=0,54]. Sonuç: Sonuç olarak, çalışmamızda normal SV ejeksiyon fraksiyonuna sahip obez erişkinlerde sol ventrikül diyastolik disfonksiyon saptanmasında konvansiyonel ekokardiyografik parametreler, özellikle de E/Em ile MAPSE arasında anlamlı yakın bir ilişki saptadık. MAPSE’nin sol ventrikül diyastolik disfonksiyon sınıflandırılmasında yardımcı olabilecek basit, teknik olarak kolay ve daha az zaman alıcı bir şekilde elde edilebilen bir parametre olduğunu düşünüyoruz.
Objective: Mitral annular plane systolic excursion (MAPSE) is a simple way to assess left ventricle (LV) function. MAPSE is also correlated to parameters, illustrating the close relation between systolic and diastolic function of LV. In this study, we evaluated whether MAPSE could help us in the determination the LV diastolic dysfunction (DD) in obese adults. Methods: Our study was a prospective cross-sectional study. Obese patients who were referred from the endocrinology clinic were enrolled into this study. The participants included 40 obese patients with early-stage DD (grade I and II) and 40 obese patients with normal diastolic function, with an equal number of males and females. The patients with DD were further divided into Obese DD+I, who had grade I DD, and Obese DD+II, who had grade II DD. Student t-test, Mann-Whitney U test, one-way analysis of variance, ROC curve analysis, and pairwise comparisons of the ROC curves were used for statistical analysis. Results: MAPSE was different in all groups, with the lowest value in the Obese DD+II group (p<0.001). E/Em ratio was also different among all groups and was highest in the Obese DD+II group (p<0.001). Furthermore, MAPSE was negatively correlated with E/Em ratio (r=-0.368, p=0.020). The optimal threshold point of MAPSE in the diagnosis of left ventricle diastolic dysfunction (LVDD) was ≤1.45 cm, with 92.5% sensitivity (95% CI 79.6-98.4) and 77.5% specificity (95% CI 61.5-89.2) in the ROC curve analysis. There was no difference in the pairwise comparisons of the ROC curves of MAPSE and E/Em ratio in the diagnosis of DD [area under the ROC curve 0.902 (0.033) vs. 0.927 (0.027); p=0.54]. Conclusion: Consequently, we found significantly a close relationship between MAPSE with conventional echocardiographic parameters, especially with E/Em, in the detection of left ventricle diastolic dysfunction (LVDD) in obese adults with normal LV ejection fraction. We think that MAPSE is a simple, easily acquired and less time consuming measurement and may help us in the stratification of LVDD in obese adults.

10.The relationship between atrial electromechanical delay and left atrial mechanical function in stroke patients
Mehmet Ata Akıl, Eşref Akıl, Mehmet Zihni Bilik, Mustafa Oylumlu, Halit Acet, Abdülkadir Yıldız, Abdurrahman Akyüz, Faruk Ertaş, Nizamettin Toprak
PMID: 25537998  PMCID: PMC5337037  doi: 10.5152/akd.2014.5558  Pages 565 - 570
Giriş: Bu çalışmanın amacı; iskemik inmeli hastalarda doku Doppler görüntüleme (TDI) ile ölçülen atriyal elektromekanik gecikme (EMD) süresini ve sol atriyal fonksiyonları değerlendirerek sağlıklı bireyler ile karşılaştırmaktır. Yöntemler: Kesitsel ve gözlemsel bu çalışmaya iskemik inmeli 30 hasta alındı​​. Kontrol grubu yaş ve cinsiyet açısından eşleşen 35 bireyden oluşturuldu. Olası embolik kökenli akut inmeli hastalar nöroloji uzmanı tarafından değerlendirildi. İskemik inme tanısı radyolojik görüntülemeler ile doğrulandı. Ekokardiyografide P dalgasının başlangıcından A-dalgasının başlangıcına kadar olan mitral lateral ve septal ve triküspitten TDI ile ölçümler alındı. Bu ölçümler arasındaki faklar ile EMD (intra-ve interatriyal)’ler hesaplandı. Sol atriyum (LA) hacimleri biplan alan-uzunluk yöntemi kullanılarak ölçüldü ve LA mekanik fonksiyon parametreleri hesaplanmıştır. İstatistiksel analiz student t-testi, ki-kare testi ve Pearson testi kullanılarak yapıldı. Bulgular: Laboratuvar ve klinik özellikler açısından gruplar benzerdi. İnme hasta grubu kontrol grubu ile karşılaştırıldığında sol atriyal EMD (21,36±10,38 ms karşı 11,74±6,06 ms, p<0,001), sağ atriyal EMD (13,66±8,62 ms karşı 9,66±6,81 ms, p=0,040), ve interatriyal EMD (35,03±9,95 ms karşı 21,40±8,47 ms, p<0,001) izlendi. Aktif LA boşalma hacmi ve boşalma fraksiyonu, pasif LA boşalma fraksiyonu ve boşalma hacmi iki gurup arasında benzerdi. Total SA boşalma hacmi kontrol ile karşılaştırıldığında inme hastalarında daha fazlaydı (33,19±11,99 mL/m2 karşı 27,48±7,08 mL/m2, p=0,021). Sonuç: Çalışmamızın sonuçlarına bakıldığında interatriyal elektromekanik gecikmenin iskemik inme için yeni bir öngördürücü olabileceği görülmektedir.
Objective: The aim of this study was to evaluate the relationship between atrial electromechanical delay (EMD) measured with tissue Doppler imaging (TDI) and left atrial (LA) mechanical functions in patients with ischemic stroke and compare them with healthy controls. Methods: Thirty patients with ischemic stroke were enrolled into this cross-sectional, observational study. The control group consisted of 35 age- and gender-matched apparently healthy individuals patients. Acute cerebral infarcts of probable embolic origin were diagnosed via imaging and were confirmed by a neurologist. Echocardiographically, time intervals from the beginning of P wave to beginning of A wave from the lateral and septal mitral and right ventricular tricuspid annuli in TDI were recorded. The differences between these intervals gave the mechanical delays (inter- and intra-atrial). Left atrial (LA) volumes were measured using the biplane area-length method, and LA mechanical function parameters were calculated. Statistical analysis was performed using student’s t-test, chi-squared test, and Pearson’s test. Results: The laboratory and clinical characteristics were similar in the two groups. Increased left atrial EMD (21.36±10.38 ms versus 11.74±6.06 ms, p<0.001), right atrial EMD (13.66±8.62 ms versus 9.66±6.81 ms, p=0.040), and interatrial EMD (35.03±9.95 ms versus 21.40±8.47 ms, p<0.001) were observed in stroke patients as compared to controls. Active LA emptying volume and fraction and passive LA emptying volumes and fraction were similar between controls and stroke patients. Total LA emptying volumes were significantly increased in stroke patients as compared to healthy controls (33.19±11.99 mL/m2 versus 27.48±7.08 mL/m2, p=0.021). Conclusion: According to the results of our study, interatrial electromechanical delay may be a new predictor for ischemic stroke.

11.Comparison of estimated GFR equations based on serum cystatin C alone and in combination with serum creatinine in patients with coronary artery disease
Yusuf Çetin Doğaner, Ümit Aydoğan, James Edwin Rohrer, Aydoğan Aydoğdu, Tuncer Çaycı, Cem Barçın, Kenan Sağlam
PMID: 25537999  PMCID: PMC5337038  doi: 10.5152/akd.2014.5535  Pages 571 - 576
Amaç: Böbrek fonksiyonlarını değerlendirmede kullanılan tahmini GFR ölçümlerini hesaplamada birçok yeni eşitlik (GFRCKD-EPI-cr, GFRCKD-EPI-CysC, GFRCKD-EPI Cr+CysC) kullanılmaktadır. Bu formüller ciddi böbrek yetmezliği olguları ile KAH ilişkisini belirgin olarak açıklamaktadır. Ancak bu formüllerin, normal veya hafif bozulmuş GFR değerleri ile KAH ilişkisini açıklamada yetersiz kaldığı düşünülmektedir. Hipotezimiz, değişik eşitliklerle hesaplanmış tahmini GFR değerlerinin, normal veya hafif bozulmuş böbrek fonksiyonları olan hastalarda, KAH varlığı ile ters orantılı ilişkisinin olduğunun gösterilmesidir. Yöntemler: Elektif şartlarda anjiyografi işlemi uygulanan 88 hasta çalışmaya dahil edildi. Çalışma örneklemi anjiyografi sonuçlarına göre iki gruba ayrıldı: Sağlıklı hastalar (KAH-) ve KAH olan hastalar (KAH+). Hastalar KAH şüphesi veya kontrol amacı ile anjiyografi kararı alınan stabil hastalardır. Tahmini GFR değerlerini hesaplamada kullanılan kreatinine dayalı formüllerin KBY’ni belirlemede yetersiz kaldığı ve gereğinden fazla KBY tanısına yol açtığı düşünüldüğünden, cystatin C’ye dayalı eşitlikler alternatif olarak düşünülmüştür. Enflamatuvar olayların eşitliklerde kullanılan belirteçlere muhtemel etkisinden dolayı diyabetes mellitus, ciddi KBY’si olan hastalar ve enflamatuvar barsak hastalığı olan hastalar çalışma dışı bırakılmıştır. Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 51,93±9,31 (32-65 yıl), %80,7’si (n=71) erkekti. KAH (-) grup KAH (+) grup ile karşılaştırıldığında; yaş (45,46±8,48 / 54,95±8,11; p<0,001), cinsiyet (erkek), (%67,9 / %86,7; p=0,037), sistatin C değerleri (1,37±0,34 / 0,85±0,39, p<0,001), GFR formülleri GFRCKD-EPI-cr (85,86±14,20 / 79,45±10,25; p=0,018), GFRCKD-EPI-CysC (58,61±21,87 / 100,82±32,00; p<0,001), GFRCKD-EPI Cr+CysC (68,29±13,49 / 90,75±18,34; p<0,001) yönünden istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptandı. Çoklu regresyon analizinde, bağımsız değişkenler için düzeltmeler yapıldıktan sonra, sadece yaş (OR: 1,199; %95 CI: 1,077-1,335; p=0,001) cinsiyet (erkek) (OR: 8,252; %95 CI: 0,223-55,659; p=0,030) ve GFRCKD-EPI-CysC (OR: 1,059; %95 CI: 1,028-1,090; p<0,001) değişkenleri KAH varlığı için önemli bir belirteç olarak saptandı. Sonuç: Sistatin-C’ye dayalı GFR formülleri (tek veya kreatinin ile kombine), yalnız kreatinine dayalı GFR formüllerine göre daha üstün olabilir. Bununla birlikte, GFRCKD-EPI-CysC formülüne etki eden farklı değişkenlerin etkisi KAH gibi spesifik hasta gruplarında göz ardı edilmemelidir.
Objective: Several new equations (GFRCKD-EPI-cr, GFRCKD-EPI-CysC, GFRCKD-EPI Cr+CysC) are used for the calculation of estimated GFR (eGFR) to evaluate renal function. These equations explicitly demonstrate the association of coronary artery disease (CAD) and severe renal impairment cases. However, these equations are considered insufficient to explain the relation with normal or mildly impaired eGFR and CAD. Our hypothesis was to indicate the inversely proportional relationship of eGFR values, calculated by the different equations, with the presence of CAD in patients with normal or mildly impaired renal function. Methods: Eighty-eight patients who underwent elective coronary angiographic intervention were enrolled into the study. The study population was divided into two groups based on angiographic documents: patients with normal coronary arteries (CAD-) and patients with CAD (CAD +). These patients were stable and decided to implement angiography for the purpose of suspicion about CAD and control. Since it is thought that eGFR equations based on creatinine are inadequate to determine chronic kidney disease (CKD) and overestimate CKD diagnosis, cystatin C-based equations are considered an alternative. Due to the potential effects of inflammatory events of the markers used in equations, patients with diabetes mellitus, severe CKD, and inflammatory bowel disease were excluded from the study. Results: The average age of all participants was 51.93±9.31 (32-65 years); 80.7% (n=71) was male. A statistical difference was found between the CAD (-) group and the CAD (+) group in terms of the variables of age (45.46±8.48 vs. 54.95±8.11, p<0.001), gender (67.9% vs. 86.7%, male, p=0.037), cystatin C values (1.37±0.34 vs. 0.85±0.39, p<0.001), and GFR equations defined by the Chronic Kidney Disease Epidemiology: GFRCKD-EPI-cr (85.86±14.20 vs. 79.45±10.25, p=0.018), GFRCKD-EPI-CysC (58.61±21.87 vs. 100.82±32.00, p<0.001), and GFRCKD-EPI Cr+CysC (68.29±13.49 vs. 90.75±18.34, p<0.001). After adjustment of the variables in multiple regression analyses, only age (OR, 1.199; 95% CI, 1.077 to 1.335, p=0.001), gender (OR, 8.252; 95% CI, 0.223 to 55.659, p=0.030), and the GFRCKD-EPI-CysC equation (OR, 1.059; 95% CI, 1.028 to 1.090, p<0.001) were detected as predictors for presence of CAD. Conclusion: GFR equations based on cystatin C or combined with creatinine may have superiority to GFR equations based on creatinine alone in CAD patients. However, the impact of different variables on the GFRCKD-EPI-CysC equation should not be ignored in specific groups, such as CAD.

12.The relationship of plasma catestatin concentrations with metabolic and vascular parameters in untreated hypertensive patients: Influence on high-density lipoprotein cholesterol
Murtaza Emre Durakoğlugil, Teslime Ayaz, Sinan Altan Kocaman, Aynur Kırbaş, Tuğba Durakoğlugil, Turan Erdoğan, Mustafa Çetin, Osman Zikrullah Şahin, Yüksel Çiçek
PMID: 25538000  PMCID: PMC5337039  doi: 10.5152/akd.2014.5536  Pages 577 - 585
Amaç: Katestatin, sempato-adrenal aktiviteyi azaltmanın yanı sıra pek çok etkiye sahip olduğu belirlenen yeni bir düzenleyici moleküldür. Düşük katestatin düzeyleri hipertansiyon gelişimine ve metabolik hastalıklara yatkınlık yaratabilir. Çalışmamızda katestatinin tedavi edilmemiş yeni tanı almış hipertansif hastalardaki olası rollerini araştırmayı planladık. İkincil bir hedef olarak, katestatinin kan basıncına tepki olarak artmış ya da başlangıçta düşük olup olmadığını kontrol etmek için hipertansif hastaların katestatin düzeylerini sağlıklı bireylerle karşılaştırdık. Yöntemler: Çalışmamız kesitsel ve gözlemseldir. Hasta grubunu oluşturan ek sistemik veya koroner hastalığı olmayan 109 ardışık hipertansif hastanın plazma katestatin, bel çevresi, lipit düzeyleri, sol ventrikül kitlesi, karotis intima-mediya kalınlığı ve brakiyal akım aracılı dilatasyonu ölçüldü. Ek olarak, 38 sağlıklı bireyin katestatin seviyeleri enzim bağımlı immunosorban analiz metoduyla değerlendirildi. Bulgular: Tedavi almamış hipertansif hastalarda katestatin düzeyleri sağlıklı kontrollere göre yüksekti (2,27±0,83'e karşı 1,92±0,49 ng/mL, p=0,004). Ancak bu fark yaş, cinsiyet, boy ve kilo için eşitlendikten sonra anlamlılığını yitirdi. Hasta grubu içerisinde kadınların katestatin seviyeleri erkeklere göre daha fazlaydı. Tüm çalışma parametrelerine bakıldığında katestatin: yaş, yüksek yoğun lipoprotein kolesterol (YYL-K) ile pozitif, trigliserit, hemoglobin ve sol ventrikül kitlesi ile negatif korelasyon göstermekteydi. Diğer vasküler ölçümler ve katestatin arasında ilişki saptanmadı. YYL-K seviyesinde artışa paralel olarak katestatin düzeyleri anlamlı yükselmekteydi (YYL-K <40, 40-60, and >60 mg/dL olan hastalarda sırasıyla 1,91±0,37, 2,26±0,79 ve 3,1±1,23 ng/mL, p<0,001). Çok değişkenli analizlerde yaş (Beta: 0,201, p=0,041) ve YYL-K (Beta: 0,390, p<0,001) plazma katestatin konsantrasyonunun bağımsız belirteçleri olarak bulundu. Ek olarak, erkek cinsiyet (Beta: -0,330, p=0,001) ve plazma katestatin (Beta: 0,299, p=0,002) ile YYL-K arasında bağımsız ilişki saptandı. Sonuç: Plazma katestatinin YYL-K’nın bağımsız belirteci olduğunu ortaya koyduk. Katestatin, antihipertansif etkisine ek olarak daha iyi lipit ve metabolik tablo ile ilişkili gibi görünmektedir. Düşük katestatin seviyesi ile düşük YYL-K ilişkisi, düşük YYL-K'nın hipertansiyon ve kardiyovasküler olay gelişimindeki öngörücülüğünü açıklayabilecek altta yatan olası bir mekanizmayı sağlayabilir.
Objective: Catestatin has several cardiovascular actions, in addition to diminished sympatho-adrenal flow. Decreased plasma catestatin levels may reflect a predisposition for the development of hypertension and metabolic disorders. We planned to investigate the possible roles of catestatin in untreated hypertensive patients. As a secondary objective, we compared catestatin concentrations of healthy subjects with those of hypertensive patients in order to understand whether catestatin is increased reactively or diminished at onset. Methods: Our study was cross-sectional and observational. The patient group, comprising 109 consecutive untreated hypertensive patients without additional systemic or coronary heart disease, underwent evaluations of plasma catestatin, waist circumference, lipid parameters, left ventricular mass, carotid intima-media thickness, and flow-mediated dilation of the brachial artery. Additionally, we measured catestatin concentrations of 38 apparently healthy subjects without any disease using a commercial enzyme-linked immunosorbent assay kit. Results: We documented increased catestatin concentrations in previously untreated hypertensive patients compared to healthy controls (2.27±0.83 vs. 1.92±0.49 ng/mL, p=0.004). However, this association became insignificant after adjustments for age, gender, height, and weight. Within the patient group, catestatin levels were significantly higher in females. Among all study parameters, age, high-density lipoprotein cholesterol (HDL-C) correlated positively to plasma catestatin, whereas triglycerides, hemoglobin, and left ventricular mass correlated negatively to plasma catestatin. We could not detect an association between vascular parameters and catestatin. Catestatin levels were significantly elevated with increasing HDL-C (1.91±0.37, 2.26±0.79, and 3.1±1.23 ng/mL in patients with HDL-C <40, 40-60, and >60 mg/dL, respectively). Multiple linear regression analysis revealed age (beta: 0.201, p=0.041) and HDL-C (beta: 0.390, p<0.001) as independent correlates of plasma catestatin concentration. Additionally, male gender (beta: -0.330, p=0.001) and plasma catestatin (beta: 0.299, p=0.002) were significantly associated with HDL-C concentrations. Conclusion: We documented that plasma catestatin is an independent predictor of high-density lipoprotein cholesterol. In addition to antihypertensive effects, catestatin appears to be related to improved lipid and metabolic profiles. Coexistence of low catestatin levels with low HDL-C may provide a probable mechanism for the predictive value of low HDL-C for increased hypertension and cardiovascular events.

CASE REPORT
13.Percutaneous and surgical removal of two cases of embolized totally implantable venous access devices that were implanted a long time ago
Halil Ataş, İbrahim Sarı, Altuğ Cincin, Kürşat Tigen
PMID: 26139170  PMCID: PMC5337040  doi: 10.5152/akd.2015.6298  Pages 586 - 587
Abstract |Full Text PDF

14.Coil embolization of iatrogenic coronary-pulmonary arterial fistula after heart transplantation
Mehdi Zoghi, Celal Çınar, Mustafa Kurşun, Sanem Nalbantgil
PMID: 26139171  PMCID: PMC5337041  doi: 10.5152/akd.2015.6303  Pages 587 - 588
Abstract |Full Text PDF

15.An arrhythmic episode after mercury exposure and successful treatment with chelation therapy: A case report
Uğur Nadir Karakulak, Meside Gündüzöz, Engin Tutkun, Ömer Hınç Yılmaz
PMID: 26139172  PMCID: PMC5337042  doi: 10.5152/akd.2015.6282  Pages 589 - 590
Abstract |Full Text PDF

16.Short QT syndrome in a 14-year-old patient: The first pediatric case from Turkey
Yakup Ergül, İsa Özyılmaz, Sertaç Hanedan Onan, Alper Güzeltaş
PMID: 26139173  PMCID: PMC5337043  doi: 10.5152/akd.2015.6291  Pages 590 - 591
Abstract |Full Text PDF

LETTER TO THE EDITOR
17.Iron overload and fragmented QRS in patients with Thalassemia major: Mechanisms, therapies, and new horizons
Uğur Nadir Karakulak, Engin Tutkun, Ömer Hınç Yılmaz
PMID: 26139174  PMCID: PMC5337044  doi: 10.5152/akd.2015.6333  Pages 592 - 593
Turkish
 
Başlık:  Talasemi majör hastalarında demir birikimi ve fragmente QRS: Mekanizmalar, tedaviler ve yeni ufuklar


18.Apical transverse motion is associated with speckle-tracking radial dyssynchrony in patients with non-ischemic dilated cardiomyopathy
Adriana Mitre, Silvia Lupu, Dan Dobreanu
PMID: 26139175  PMCID: PMC5337046  doi: 10.5152/akd.2015.6406  Pages 593 - 594
Abstract |Full Text PDF

19.Could the data of home blood pressure monitoring be used to evaluate the risk of subclinical target organ damage in hypertensive patients?
Olga M. Posnenkova, Anton R. Kiselev
PMID: 26139176  PMCID: PMC5337048  doi: 10.5152/akd.2015.6275  Pages 594 - 595
Abstract |Full Text PDF

MISCELLANEOUS
20.Highlights from ACC 15 Scientific Sessions: Part 2
Cihangir Kaymaz, Lale Tokgözoğlu
PMCID: PMC5337050  doi: 10.5152/akd.2015.00107  Pages 596 - 600
Abstract |Full Text PDF

21.A rare indication for Senning operation: Isolated ventricular inversion and ventricular septal defect
Murat Saygı, Aysel Türkvatan, Ersin Erek, Ender Ödemiş, Alper Güzeltaş
PMID: 26139178  PMCID: PMC5337051  doi: 10.5152/akd.2015.6432  Page E21
Turkish
 
Başlık:  Senning operasyonu için nadir bir endikasyon: İzole ventriküler inversiyon ve ventriküler septal defekt




Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Quick Search



Copyright © 2024 The Anatolian Journal of Cardiology



Kare Publishing is a subsidiary of Kare Media.